Psikolog Hande Nacar Baş, erken çocukluk döneminde yaşanan travma izlerinin, hatırlanmasa bile bedende kazılı kaldığını ve zamanla fiziksel ağrı ya da organlarda işlev kaybıyla kendini belli edebileceğini söyledi. Psikolog Baş, bir çocuk için yaşanabilecek en büyük travmanın, “ebeveynlerinin koşulsuz sevgisine sahip olamamak” olduğunu anımsatarak anne babaları uyardı.
Acıbadem Adana Hastanesinden Uzman Psikolog Hande Nacar Baş, fiziksel sorunların ardında yatan psikolojik travmalarla, özellikle de çocukluk travmalarıyla ilgili önemli bilgiler verdi. Psikolog Baş, insan psikolojisinde duyguların; düşünce ve davranışları etkileyebilen karmaşık ruh halleri olduğunu belirterek, “Mutluluk, üzüntü, korku, kaygı gibi bütün duygular, bebeklikten itibaren insanların hayatlarını şekillendirme gücüne sahiptir. Bazen, var olan duyguyu kabullenemediğinde ise savunma düzenekleri devreye girer ve duygular bastırılır. Özellikle travmalarda, kişi taşıyamadığı duyguyu bilinçdışı bir şekilde bastırır. Olumsuz duygu oluşturacak düşünceler bilinçaltına itilir ve bu kişinin kendi tercihi değildir, genellikle bilinç dışı yapılır” dedi.
“En büyük travma koşulsuz anne baba sevgisine sahip olamamaktır”
Yaşanan travmaların bastırılsa da yok olmayacağını vurgulayan Baş, “Travmalar beden aracılığıyla hayatı etkilemeye devam eder. Özellikle erken çocukluk döneminde yaşanan travmaların izi, hatırlanmasa da bedende kazılı kalır. Travma denildiğinde akla sadece yaşanan kayıplar, istismarlar, savaşlar gelmemelidir. Bir çocuk için yaşanmış en büyük travma, ebeveynlerinin koşulsuz sevgisine sahip olamamaktır” diye konuştu.
“Beden yaşanan duyguları unutmaz ve kayıt tutar”
Özellikle ailesi tarafından şiddete uğrayan, sevilmeyen ve ötekileştiren çocukların bu hislerle yaşamakta zorlandıkları için yaşadıkları duyguyu bastırıp, ailelerinin davranışlarını normal olarak gördüklerine dikkat çeken Psikolog Baş, “Anne ve babalarının tutumunu haklı çıkaracak bir sebep bulur ve bu sebebe tutunurlar. Bütün psikologlar seans odalarında ailelerinin ihmalini normalize eden yetişkinlerle görüşme yapmıştır. “Biz zamanında çok dayak yedik, bakın bize hiç bir şey olmadı” ya da “Annemin bizi sevmeye vakti yoktu, ev işlerinden kafasını kaldıramazdı” gibi bir inanca takılı kalmış danışanların, normalleştirdikleri bu inancın hayatlarını nasıl olumsuz etkilediğine şahit olmuşlardır, çünkü beden yaşanan duyguları unutmaz ve kayıt tutar” dedi.
Psikolog Baş, bedende saklı kalan bu travmaların, fiziksel ağrılarla ya da organların işlev kayıpları ile dışarı çıktığını, bu sebeple bedeni, psikolojiden ayrı düşünmenin bir hata olduğunu ifade etti. Bu nedenle bedensel sorunların ardında psikolojik travmaların yatabileceğini bilerek hastalıklara bütüncül bir bakış açısı ile bakmak gerektiğini dile getirdi.
“Su yüzüne çıkan travma daha az zarar veriyor”
Yaşanan fiziksel hastalıkların altında saklanan bir travma var ise kişinin, travmasını gün yüzüne çıkarıp bu travma üzerinde çalıştığında fiziksel hastalığın da kaybolduğuna dikkat çeken Psikolog Baş şunları söyledi:
“Çeşitli araştırmalar, bastırılan travmanın ortaya çıkmasının kişiye daha az zarar verdiğini ortaya koymuştur. Aslında yüzleşemediği için bastıran bilinçaltı, bastırdığı travmayı su yüzüne çıkardığında, kişi daha az zarar görür. Fakat maalesef ki anne babayı ne hata yaparsa yapsın haklı gören, hatta kutsallaştıran inançlar bu bastırma savunma mekanizmasını güçlendirir ve kişinin kendini keşfetmesine engel olur. Kutsal olan bir çocuk dünyaya getirmek değil, o çocuğa zarar vermeden onu yetiştirmektir.”
“Tüm problemleri bir neden bağlamayın”
Baş, kişinin anne babasının hatalarını görmemek için savaşan, görürse suç işleyeceğine inanan kişide şöyle bir tepki geliştiğini belirterek, “İnsan bilinci yaşadığı hiçbir deneyimi silmez, o deneyimler iz bırakır. Bazı kişiler anne babasının hatasını görmezden gelir kabullenmez ama gördüğü zaman da suç işleyeceğini düşünür. örneğin fiziksel istismara uğramanın yanlış olduğunu düşünürse, o zaman istismar eden anne babasına karşı gelerek suç işleyeceğini düşünür” diye konuştu.
Psikolog Baş, “Suç işlememek için kendisine yapılan hatalardan kaynaklanan duygularını bastırır. O bastırma, o duyguları ve yaşananları yok etmez. Yalnızca öteler. Ama insan bilinci bunu unutmaz, zamanla bedende bazı hastalık bulgularıyla kendini belli eder” dedi.
“Duygular sansürlenmemeli”
Kişinin, kendini tam olarak tanımadan, gerçek olmayan duygularla hayatını geçirmesi halinde, yaşadığı hayatın hiçbir zaman tam olarak anlam kazanamayacağının altını çizen Psikolog Baş, “Anne babaya ulaşılacak saf duyguyu keşfedebilmek için, yaşanan geçmişi sansürsüz değerlendirmek gerekir. Sonucunda ulaşılacak duygu saf bir sevgi de olabilir, saf bir öfke de olabilir fakat gerçek duyguya ulaşabilmek için duygular sansürlenmemelidir. Aksi taktirde için için hissedilen fakat dışarı çıkamayan öfke, beden aracılığı ile kişinin hayatına girecektir ve öfkeyi bastırdığı için var olan sevgi ise hiçbir zaman yeterince gerçek olmayacaktır” şeklinde konuştu.
Baş, fiziksel yakınmaların altında saklı travmaların beden aracılığıyla dışarı çıkabileceğine vurgu yaparak, “Bedensel yakınmaları sadece fiziksel olarak değerlendirmemeli ve altta saklı olabilecek duyguları da keşfetmelisiniz” dedi.
IHA