MERSİN (İHA) – Küresel ısınma ve iklim değişikliği tüm dünyayı tehdit etmeye devam ederken, uluslararası kuruluşlar, küresel enerji kaynaklı karbondioksit emisyonlarının düşürülmesi için “acil eylem” çağrıları yapıyor. Yapılan son araştırmalar ise karbon emisyonlarının sıfırlanabilmesinin nükleersiz olamayacağına dikkat çekiyor. “Nature Energy” dergisinde yayımlanan bir araştırma, tüm enerji kaynaklarına kıyasla en az karbondioksit emisyonuna yol açan nükleer enerjinin, en düşük maliyetli ve sıfır emisyonlu elektrik sistemlerinin anahtarı olabileceğini ortaya koydu.
Küresel ısınma etkileri tüm dünyayı olumsuz yönde etkilemeye devam ediyor. Eriyen buzullar, yükselen su seviyesi ve sıcaklıkların yanı sıra orman yangınları da son yıllarda dikkat çekici seviyede artış gösteriyor. Biyoçeşitliliğin azalmasına neden olan sıcaklık artışları, ciddi su sorunları ve yok olan tarım arazileri nedeniyle gelecekte milyonlarca insanın yaşadıkları yeri terk edip, başka yerlere göç etmek zorunda kalacağına dikkat çekiliyor. Araştırmalara göre, karbon emisyonlarının azaltılmaması halinde 2100 yılına kadar küresel ortalama yüzey sıcaklıklarında yaklaşık 3 derecelik artış olacağı öngörülüyor.
Uluslararası Enerji Ajansı’nın (IEA) son açıkladığı analiz, ekonomilerin korona virüs pandemisinden kurtulması ve kömür kullanımının artmasıyla geçen yıl küresel enerji kaynaklı karbondioksit emisyonlarının şimdiye kadarki en yüksek seviyesine yükseldiğini ortaya koydu. “Acil önlem” çağrısında bulunan IEA, 2050’ye kadar net sıfır emisyon hedeflerine ulaşmak için ülkelerin daha fazla çabalaması uyarısında bulundu. Analize göre, enerji kaynaklı küresel emisyonlar 2021’de yüzde 6 artarak 36,3 milyar tona ulaştı. Kömür, 2021’de küresel karbondioksit (CO2) emisyonlarındaki toplam artışın yüzde 40’ından fazlasını oluşturdu ve tüm zamanların en yüksek seviyesi olan 15,3 milyar tona ulaştı. Doğal gazdan kaynaklanan CO2 emisyonları da 2019 seviyelerinin üzerine çıktı ve 7,5 milyar tona yükseldi.
Net sıfır hedefi nükleersiz olamaz
Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) tarafından hazırlanan rapora göre, sera gazı emisyonları mevcut şekilde devam ederse küresel ısınma 2030 ile 2052 yılları arasında 1,5 santigrat derece sınırını geçecek. Küresel ısınmayı 1,5 santigrat derece ile sınırlandırmak, iklim değişikliğinin ekolojik sistemler ve yaşam alanları üzerindeki etkisinin de önlemesi anlamına geliyor. Bilim insanlarına göre, hızla büyüyen bir tehdide dönüşen küresel ısınmanın en önemli sebebi olan fosil yakıtlar. Fosil yakıt kullanımının azaltılması için bir an önce harekete geçilmesi gerekiyor. Avrupa Birliği (AB) Komisyonu’nun, doğal gaz ve nükleer enerjiye yapılan yatırımları “iklim dostu” olarak sınıflandırmasının yeni nükleer yatırımların önünü açması bekleniyor.
Birleşmiş Milletler Avrupa Ekonomik Konseyi (UNECE) tarafından hazırlanan raporda da küresel enerji sisteminin ve enerji yoğun endüstrilerin karbondan arındırılmasında nükleer enerjinin rolüne dikkat çekiliyor. Mevcut nükleer santrallerin uzun vadeli işletiminin güvence altına alınması gerektiği kaydedilen UNECE raporuna göre, son 50 yılda, yaklaşık iki yıllık toplam küresel enerji emisyonuna denk düşen 74 gigaton hacminde karbondioksit emisyonu nükleer enerji sayesinde önlendi. UNECE, nükleer enerjinin Paris Anlaşması ve 2030 sürdürülebilir kalkınma hedeflerinin yerine getirilmesinde en uygun fiyatlı enerji kaynağı olacağına dikkat çekiyor. Şu anda UNECE bölgesinde 20 ülke nükleer santral işletiyor, 15 ülke de yapım veya geliştirme aşamasında olan yeni reaktörlere sahip, 7 ülke ise ilk kez nükleer enerji programı geliştirme sürecinde bulunuyor.
Avrupa, nükleerden vazgeçmiyor
Nükleer karşıtı grupların, Avrupa ülkelerinin nükleer enerjiden vazgeçtikleri yönünde oluşturmaya çalıştığı algı gerçeği yansıtmıyor. 14 AB ülkesi enerji ihtiyacını nükleerden karşılamayı sürdürmekle kalmayıp 6 reaktör daha inşa edeceğini açıklayan başta Fransa olmak üzere Macaristan, Polonya, Finlandiya, Bulgaristan, Hırvatistan, Çek Cumhuriyeti, Romanya, Slovakya ve Slovenya gibi birçok Avrupa ülkesi yakın zamanda yeni nükleer santraller inşa etmeyi planlıyor.
Sürdürülebilir kalkınmasını nükleer enerjiye borçlu olan Almanya, ömrü dolan nükleer santrallerini kapatma kararı almasına rağmen enerji açığını kapatamaz hale geldi. Ülkede ortaya çıkan enerji açığı, halkın nükleere desteğini artırıyor. Uzmanlara göre Almanya, artan enerji ihtiyacını karşılamak için diğer ülkelerdeki nükleer santrallerde üretilen elektrikten yararlanmaya devam edecek.
Brüksel merkezli FORATOM (Avrupa Nükleer enerji Endüstrisi Ticaret Birliği) geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklama ile yüksek enerji fiyatlarıyla mücadele etmek ve 2050’de karbondan arındırılmış bir ekonomiye sorunsuz ve uygun fiyatlı bir geçiş sağlamak için mevcut nükleer filonun operasyonunun genişletilmesini tavsiye etti. Kuruluş, arz güvenliği ve şebeke istikrarını sağladığı için nükleeri 2030 yılı hedefleri için açık ara en uygun fiyatlı çözüm olarak gösterdi.
Düşük maliyet, sıfır emisyon
ABD’deki Carnegie Bilim Enstitüsü Küresel Ekoloji Bölümünden Lei Duan ve Ken Caldeira’nın “Nature Energy” dergisinde yayımlanan araştırması ise tüm enerji kaynaklarına kıyasla en az karbondioksit emisyonuna yol açan nükleer enerjinin, en düşük maliyetli ve sıfır emisyonlu elektrik sistemlerinin anahtarı olabileceğini ortaya koyuyor.
Caldeira yaptıkları analizi şöyle anlatıyor: “Yaptığımız analiz, bugünün fiyatlarına göre karbondioksit emisyonlarını ortadan kaldırmanın en ucuz yolunun bulunmasına odaklandı. Bugünün fiyatıyla nükleerin neredeyse her yerde tüm elektrik sistemi karbon emisyonlarını ortadan kaldırmanın en ucuz yolu olduğunu gördük.”
Fosil yakıt tüketiminin azaltılması için güvenilir enerji kaynağı
Türkiye’nin elektrik üretiminde de fosil yakıtların payı 2021’de arttı ve yüzde 64’ü geçti. TEİAŞ’ın verilerine göre, geçen yıl üretilen 331 milyar kilovatsaati bulan elektrik üretiminde fosil yakıtla (petrol, kömür ve doğal gaz) çalışan santrallerin payı yüzde 64’ün üzerine çıktı. 2020 yılında bu oran yüzde 58 olarak gerçekleşmişti. Güneş, rüzgar ve jeotermal enerji kaynaklı elektrik üretimi ise bir yıl öncesine göre yaklaşık 10 milyar kilovatsaat artarak toplam üretimde yüzde 16,6’lık paya ulaştı.
Akkuyu NGS, yılda 17 milyon ton karbondioksit salınımını engelleyebilecek
Son IPCC raporuna göre, Türkiye iklim değişikliğinden en fazla etkilenen bölgelerden birinde bulunuyor ve toplam sera gazı salınımının yüzde 86’sı da hidrokarbon yakıt kullanımından kaynaklanıyor. Uzmanlara göre, Türkiye’nin net sıfır emisyon hedefine erişebilmesi için acilen somut adımlar atması gerekiyor. Yenilenebilir enerjinin yanı sıra, nükleer santraller de elektrik üretimi için fosil yakıtlara bağımlılığı sınırlandıracak bir hamle olarak kabul ediliyor. Fransa gibi çok sayıda Avrupa ülkesi yeni nükleer santral yatırımlarını açıklarken, Türkiye de yakın gelecekte üç nükleer santral kurmayı hedefliyor. Mersin’de inşaatı hızla devam eden Akkuyu Nükleer Güç Santrali (NGS), Paris İklim Anlaşması’ndan doğan yükümlülükleri yerine getirmek için belirlenen “2053 net sıfır emisyon” hedefine ulaşmada ilk önemli adım görülüyor. Rosatom’un inşa ettiği Akkuyu NGS’nin Türkiye’nin elektrik ihtiyacının yaklaşık yüzde 10’ununu karşılayacağı ve yılda 17 milyon ton karbondioksit salınımını engelleyebileceği öngörülüyor.
7/24 kullanılabilirlik, güvenilirlik, dayanıklılık ve düşük CO2 emisyonlarının istikrarı gibi özelliklere sahip nükleer enerji, diğer enerji türlerinin rakibi değil, tamamlayıcısı olarak öne çıkıyor. Nükleer, baz yük santrali olarak kullanılırken yenilenebilir enerji pik yük taleplerini karşılamak için kullanıyor. Her iki kaynağın birlikte kullanımı, ülkenin enerji portföyünü güvende tutarken ulusal enerji güvenliğine ve sürdürülebilir ve düşük karbonlu kalkınmayı sağlayan enerji karışımını çeşitlendiriyor.
IHA