Başkent Üniversitesi Adana Turgut Noyan Uygulama ve Araştırma Merkezi Kalp ve Damar Cerrahisi Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Adem İlkay Diken, geç tespit edilen aort hastalıkların hayati risk oluşturduğunu bildirdi.
Doç. Dr. Adem İlkay Diken, yaptığı açıklamada, kalpten çıkan en büyük atar damar olan aortun, yan dalları vasıtasıyla temiz kanı tüm vücudumuza dağıttığını, vücudun en büyük ve en kalın damarı olan aortun en sık görülen hastalığı anevrizmalar yani baloncuklaşmalar olduğunu vurguladı.
Anevrizmaların çoğunun yıpranmaya bağlı olarak olarak adlandırılan anevrizmalar olduğunu belirten Doç. Dr. Diken, “Uzun yıllar boyunca hastanın kronik hastalıkları ve kötü alışkanlıkları neticesinde aort dokusu normal çapının yüzde 50’si kadar genişleyerek baloncuk haline gelir. Artan çap neticesinde aort duvarında incelme hali oluşmaya başlar. Yüksek kan basıncını taşıyan aortun incelmiş duvarı, patlama ve yırtılma gibi büyük hayati riskleri ortaya çıkarabilir” ifadelerini kullandı.
Hastaların çoğunda anevrizmaya dair ilk bulgunun anevrizmanın patlaması olduğunu sbelirten Doç. Dr. Diken, “Bu durumda hastaneye başvuran hastalarda müdahale için geç kalınabilmektedir. Aort anevrizmasında bu evreye gelmeden önce belirli risk faktörlerinin tanımlanması ve var ise incelemelerin önceden tespit edilmesi hayati önem taşımaktadır” vurgusunu yaptı.
“İleri yaş ve sigara kullanımı riski arttırıyor”
Anevrizmada yıpranmanın yıllar geçtikçe ortaya çıktığını kaydeden Doç. Dr. Adem İlkay Diken şöyle devam etti:
“Elli yaş üzerinde ise bu yıpranma hızı giderek artmaktadır. Erkekler, kadınlara göre daha çok risk altındadır. Sigara kullanımı ise çok önemli bir risk faktörüdür. Sigara sadece akciğer üzerinde değil, maalesef kalp sistemi ve damar sistemi üzerinde de çok ciddi rahatsızlıklara neden olabilmektedir. Aort dokusunda mukavemeti sağlayan kollajen ve elastin liflerinin, orta yaşlardan itibaren vücut tarafından sentezlenmesi azalmaktadır. Bunun üzerine sigaranın verdiği harabiyet de eklenince, baloncuklaşma süreci birden hızlanabilmektedir.”
Obeziteye yol açan durumların genelde aort hastalıkları için de risk faktörü olyduğunu söyleyen Doç. Dr. Diken,”Bu sebeple obez hastalara kardiyak değerlendirme önerilmektedir. 40 yaşlarındaki bir hastada tespit edilen normal veya hafif büyümeye başlamış olan damarın bu risk faktörleriyle birkaç yıl içerisinde ameliyat sınırına veya patlama riskinin yüksek olduğu durumlara geldiği görülmektedir” dedi.
Erken tanı hayat kurtarıyor
Anevrizmada erken tanı ve tedavinin önemini belirten Doç. Dr. Adem İlkay Diken, “Vücuttaki kollajen ve elastin gibi damar mukavemetinin belirleyicileri olan bağ dokularının üretiminde, sıkıntı yaşanabilen kalıtsal hastalıklar bulunmaktadır. Bunların en sık görüleni Marfan Sendromudur. Marfan Sendromlu bireyler özellikle genç yaş grubunda aort anevrizmasını en sık gördüğümüz gruptur. Genetik yatkınlığa müdahale edilememekle birlikte; ailede 40 yaş altındaki bireylerde, aort damarlarına bağlı veya başka atar damarda bir baloncuklaşma, patlama, yırtılma gibi durumlar varsa bu hastalar birinci derece risk grubunda olduklarını bilmeleri çok önemlidir. Bu hastaların ve aile bireylerinin, özellikle de erkeklerin taramadan geçmesi gerekmektedir. Yüksek tansiyon, obezite ve sigara anevrizmada önemli risk faktörleri olduğu için hastalar; ivedilikle sigarayı bırakmalı, vücut kitle endeksini normal değerlere indirmeli ve tansiyonu normal sınırlarda tutmak için önlemler almalıdır. Bu sayede ilerleyen yaşlarda aort anevrizmasına yakalanma ihtimallerini azaltmak mümkün olabilir. Rüptür veya yırtılma riskini elimine etmek için de hastalar ömür boyu belirli periyodlarda takip edilmelidir” diye konuştu.
Aort cerrahisinde bütüncül yaklaşım önemli
Aort damarının büyümesi halinde bazı hastalarda patlama riski oluşabiliyor ve aort cerrahisi kaçınılmaz duruma gelebildiğine işaret eden Doç. Dr. Adem İlkay Diken, bu müdahalede genişlemiş olan aort segmentinin cerrahi müdahale ile çıkartıldığını ve yerine sentetik bir damar eklendiğini söyledi.
Kapalı aort anevrizması yönteminin de oldukça popüler olduğunu sözlerine ekleyen Doç. Dr. Adem İlkay Diken, şöyle devam etti:
“Kapalı aort anevrizma cerrahisi sıklıkla uyguladığımız bir yöntem olmakla birlikte herkese uygulanabilen bir yöntem değildir. Hastanın anatomik özelliklerinin stentlerle tedavi edilecek yapıda olması gereklidir. İleri derecede kıvrımlı damarlar, eşlik eden ek durumlar nedeniyle stentleme bazı durumlarda mümkün olamamaktadır. Ayrıca anevrizmalar yıllar içerisinde ilerleyeci bir hastalık olduğu için, kapalı aort ameliyatlarının özellikle ileri yaş grubunda faydası daha ağır basmaktadır. Genç hastalarda ise deneyimli merkezlerde kapalı veya açık ameliyat seçiminin yapılması en kritik noktalardan biridir. Böylece gelecekte ortaya çıkabilecek telafisi güç olan komplikasyonlardan en başında sakınmak mümkün olmaktadır.”
Aort cerrahisinde kapalı ve açık yöntemlerin ayrı ve beraber kullanılabileceği durumlar da olabildiğini kaydeden Doç. Dr. Diken, “Başkent Üniversitesi Adana Turgut Noyan Uygulama ve Araştırma Merkezi’nde iki yöntemi birlikte uygulayabiliyoruz. Hibrit tedavi adı verilen bu yöntemle hastalarımıza bütüncül bir tedavi yapabiliyoruz. Bu önemli bir avantaj çünkü aort hastalıklarında bağ dokusu bozulduğu için tüm aort bundan etkileniyor. Yani aortun sadece üst ve alt tarafına cerrahi müdahale yetmiyor. Cerrahi olarak erişilemeyen yüksek riskli yerleri de kapalı yöntemlerle tedavi etmek gerekebiliyor. Hastalar, ameliyat sonrası dönemde de periyodik olarak kardiyoloji ve kalp damar cerrahisi tarafından birlikte takip edilmelidir. Her ne kadar tedavi sonrasında tekrar müdahale ihtiyacı çok sık bir durum olmasa da, bir takım yeni sorunlar zaman içerisinde tekrar gündeme gelebilir. Bunun için tekrar vurgulamak isterim ki aort cerrahisinin, donanımlı bir merkezde yapılması ve ciddiyetle takip edilmesi mutlak başarı için hayati önem taşımaktadır” şeklinde konuştu.
IHA